29 Mart 2006 Çarşamba


1990'ların başında teşvikiye'de aldığım (sanıyorum polonya malı, üzerinde pek bilgi yok) bir fotoğraf makinesi, kaza sonucu kırıldı döküldü ve çocuklarımın oyuncağı oldu.

26 Mart 2006 Pazar


şato ve teleferik hattı :)


istanbul akşamları her şeyin üstünü örtüyor.


Don Kişot bizim evdeymiş de haberimiz yokmuş!

bazı fotoğraflara bir şey yazamıyor insan.

19 Mart 2006 Pazar


Geniş Açı, adı güzel kendi güzel güzel bir dergi.
Sema Kaygusuz'un "Yere düşen dualar" isimli kitabını okuyorum bu sıralar. Azar azar okuyorum. Çabuk bitmesin istiyorum. Kafka'nın Şato'sun, Dava'sını da böyle okumuştum. Harika bir kitap. Serin ve duru bir havası var. Bazen elinizi gözünüzü yakacak derecelere de çıkıyor. Kitabı okurken, kafama vuran, beni gıdıklayan cümleleri işaretliyorum. Hele şarapla ilgili betimlemeler daha bir ilgimi çekti. Hepsinin kenarına notlar almalıyım ikinci okuyuşta...

Kitaptan bir cümle:

"Havasız kalan üzüm karanlıkta can çekişerek kendi özüne kavuşmuş, ağır ağır insana dönüşüyordu." (s.57)

17 Mart 2006 Cuma


İstanbul'un sınırlarında bir yer.


İlk sayısal fotoğraf makinem olan Nikon D70'i nasıl anlatsam? Bu fotoğraf makinesi sadece bir fotoğraf makinesi değil benim çocuğum gibi, yani üçüncü çocuğum gibi demek istiyorum.

Filmli makinelerden çok kullandım. Evdeki dialara baktım da bu sabah, şimdi çektiklerimden çok daha iyilermiş! Olsun bu işi öğreneceğim...

pek fazla yazamayacağım. yani hayranı olduğum yazarlar gibi yazamayacağım. ama kafamdan kalbimden geçenleri yazmak istiyorum. internet çöplüğüne bir sayfa daha mı eklenecek diye çok ama çok erteledim bu işi. biraz korkakça bir girizgah olsa da işte buradayım.