31 Aralık 2019 Salı

Küçük Zaman Sözlüğü



Mutfaktan geçip küçük balkona çıkıyorum. Yağmurda ıslanan balkondaki çiçeklere bakarken sırtımda bütün hatıraların izi sızlıyor sanki. Fatma Hanım'ın çiçeği bu önümde duran, sanki ondan gelen bir haber varmış gibi. Onu çok özlüyorum. Bazen sesini duyuyorum, küçük ayaklarıyla mutfakta gezindiğini sanıyorum. Zihnimde dönüp duruyor küçük ellleri gibi ardı ardına küçük anılar. Onu çok özlüyorum. Yokluğu can yakıyor.

Çok yorucu bir yıl oldu diye düşünüyorum. Belki de ben çok yorgunum, yaşlandım biraz daha. Hiçbir şeyi tamamına erdiremeyen bir yapım olduğunu bir kez daha anladım. İyi başlıyorum ama sonra işte her şeyi yarı yolda bırakıyorum sanki. Ardından her yerde istenmeyen bir misafir gibi bekliyorum. Neyse, çok düşünmenin yan etkisi de çok oluyor, en iyisi susmak. Daha da iyisi kitap okumak galiba. Kitaplar beni sakinleştiriyor.

Kendimi dünyada en iyi hissettiğim yer neresi acaba? Bilmiyorum, hemen bir yer söyle deseler yandaki küçük oda derim belki. Duvarlarda kitaplar dost bakışlarıyla daima avutuyor sanki. Sonra, günün sözünü söyleyip duruyorlar, geçen gün ömürdendir.

Köşede duran plastik yeşil sepet bile hüzünlü, içindeki yumak Gordion düğümü gibi.Balkona çıkmadan önce Necatigil'in "Küçük Zaman Sözlüğü" şiirini okumuştum, son dizeler çok dokunuyor:


"Boşluklar, yokluklar bırakır
Sepetlere, sallara salarlar
Kapatırlar üstüne taşları
Her zaman hep bu mudur?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder